Mehmed Talat Paşa

Mehmed Talat Paşa: Modernleşmenin Öncülerinden Bir Lider

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde etkili olan İttihat ve Terakki Cemiyeti‘nin kurucularından ve önde gelen liderlerinden biri olan Mehmed Talat Paşa, tarih sahnesinde önemli bir rol oynamış bir devlet adamıdır. Cesareti, vizyonu ve liderlik becerileriyle tanınan Talat Paşa, modernleşme ve reform sürecinde öncü bir figür olarak hatırlanır.

Talat Paşa’nın hayatı, çağının zorlu siyasi ve sosyal koşullarında büyük bir başarı hikayesini yansıtmaktadır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından biri olarak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi ortamı değiştirmeyi hedefleyen bir grup idealistin arasında yer aldı. Bu cemiyet, çağdaşlaşma ve reformları hayata geçirme amacı güden bir hareket olarak ön plana çıktı.

Talat Paşa, İkinci Meşrutiyet hareketinin gerçekleştiği dönemde aktif bir şekilde çalıştı. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nda demokratikleşme sürecinin başlamasında önemli bir rol oynadı. Meclis-i Mebusan’da (Osmanlı Parlamentosu) görev alarak, halkın temsilcisi olma sorumluluğunu üstlendi ve ülkenin yönetiminde etkin bir rol oynadı.

Talat Paşa’nın sadrazam olmasıyla birlikte, Osmanlı hükümetinin başına geçti ve ülkenin modernleşme çabalarını yönetti. Ekonomik, siyasi ve sosyal alanda reformlar gerçekleştirerek Osmanlı İmparatorluğu’nu daha güçlü bir devlet haline getirmeye çalıştı. Eğitim, adalet ve altyapı gibi alanlarda önemli adımlar attı. Modern eğitim kurumları kuruldu, yasalar yenilendi ve kamu hizmetlerinin etkinliği artırıldı.

Ancak, Talat Paşa’nın liderlik dönemi, Birinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girişi, Talat Paşa’nın liderliğinde hayata geçirildi. Bu politika, o dönemde yaşanan karmaşık siyasi ve askeri koşulların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Ancak, Talat Paşa’nın liderlik tarzı ve politikaları, eleştirilere ve tartışmalara yol açtı. Bu konuda farklı görüşler bulunsa da, tarihçilerin üzerinde anlaştığı nokta, Talat Paşa’nın savaş sırasında zor bir dönemde kararlar almak zorunda kaldığıdır.

Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti ve müttefikleri açısından sona ermesinin ardından Sadrazam Talât Paşa, 1918 yılı Ekim ayı başlarında görevinden istifa etti. Mehmed Talat Paşa, 1 Kasım 1918’de İttihat ve Terakki Fırkası’nın son kongresini yaparak partiyle ilişkisini sonlandırma kararı aldı. Aynı gün Berlin’e giden Talat Paşa, burada çeşitli maceralar yaşadı ve birkaç ev değiştirdi. Berlin’de siyasetten uzak durmadı ve Şark Kulübü’nü kurarak yurt dışında bulunan İttihat ve Terakki üyeleri ve diğer Müslüman ülkelerden burada yaşayan gençlerin bir araya gelmesine önemli katkılarda bulundu. Ancak, 1921 yılında Berlin’de Ermeni bir suikastçı tarafından kalleşçe suikasta kurban gitti. Talat Paşa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin tehcir edilmesi kararında etkili olduğu düşünülen İttihat ve Terakki liderlerinden biriydi. Bu nedenle Ermeni Taşnaksutyun örgütü, intikamlarını almak amacıyla Talat Paşa ve diğer İttihat ve Terakki liderlerine suikastlar düzenlemeye karar verdi. Bu suikastlerin arkasında İngiltere’nin çıkarları olduğu ve İngiliz istihbaratının Talat Paşa’yı hedef aldığı belirtilmektedir. İngiltere, Talat Paşa’nın Türkiye ile adil bir antlaşma yapmaması durumunda İngiliz sömürgelerinde Pan-Turanist ve Pan-İslamist bir hareket başlatabileceği tehdidiyle karşı karşıya olduğunu düşünmekteydi. Talat Paşa’nın ölümü, o dönemdeki siyasi gerilimleri ve travmaları yansıtan bir olaydır. Mehmed Talat Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernizasyon sürecinde önemli bir lider olarak hatırlanır. Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideallerini ve reform çabalarını destekleyerek ülkenin çağdaşlaşmasına katkıda bulundu. Ancak, liderliği sırasında yaşanan olaylar ve uygulanan politikalar hala tartışma konusu olup farklı bakış açılarına sahiptir.

Talat Paşa’nın Meşhur sözleri, tarihteki yerini almıştır.

  1. Beni bir gün sokakta vuracaklar. Alnımdan kan akarak yere serileceğim, Yatakta ölmek nasip olmayacak. Ziyanı yok, varsın vursunlar. Vatan benim ölümümle bir şey kaybedecek değildir. Bir Talat gider, bin Talat yetişir!
  2. Millî mücadele muvaffak olacaktır, çünkü millî sınırlar dışında, Türk milletinin hakikaten sahip olduğu topraklar dışında emel beslemiyor. Bu toprağın sınırları millî misakla çizilmiştir.
  3. Bu harbin bize telkin ettiği en büyük ders asri bir milletin bilhassa ilim ve ahlakla yükselebileceği kanaatidir. Milletlerin tecrübeleri açık bir suretle gösteriyor ki, bir memlekette kanunun hakimiyetinin temin edilebilmesi için, evvelemirde ilmin ve ahlakın hakimiyetinin temin edilmesi gerekir. Gerçi bir devletin esas vazifesi kanuni bir adalet ve hürriyet vücuda getirmektir.
  4. Vatanın bütün çıkarlarından istifade eden bu halk onun (Türklerin) kaderlerine ve yüklerine asla katılmıyordu. Memleketin gerek saadetinden ve gerekli ızdıraplarından daima menfaatlar temin ediyorlardı. Vatan için hiçbir harbe iştirak etmediler ve bu uğurda bir damla kan bile dökmediler. Bilakis harp zamanlarında ticaretlerini devam ettiriyor ve taahhüt işlerine girişiyorlar, çok para kazanıyor ve iyi ve kötü günlerde rahat ve huzur içinde yaşıyorlardı. Bu lütuflara teşekkür olarak şimdi çoğunluğu teşkil eden (Türk) nüfusu kovmak ve istiklallerini temin üzere Osmanlı vatanının bir parçasını koparmak istiyorlar.

Kaynakça:

  1. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/talat-pasanin-oldurulmesi-ve-katilin-yargilama-sureci/
  2. Avcı, Halil Ersin (2012), “Dış Destekli Uluslararası Terör Örgütü Örneği: Daşnaksutyun ve Faaliyetleri (1890-1922), Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Dergisi, Cilt 3 (1), s. 89-101.
  3. Şakir, Ziya (2011), Yakın Tarihimizin Üç Büyük Adamı, Talât-Enver-Cemal Paşalar, İstanbul.

Türk toplumunun İslamiyet öncesi ve İslamiyet Sonrası Yaşamı

Türk toplumları, İslamiyet öncesi dönemde çeşitli inanç sistemlerine sahipti. Bu dönemde, Türklerin yaşadığı coğrafyada Şamanizm, Tengricilik ve Göktanrı inançları gibi animistik ve doğa kökenli inançlar yaygındı. Bu inançlarda doğa, ruhlar ve atalar önemli bir rol oynuyordu. Şamanizm, Türk toplumları arasında en yaygın olanıydı. Şamanlar, insanlarla ruhlar arasında aracılık yapma yeteneklerine sahip olarak kabul ediliyordu. Şamanlar, doğa ruhlarıyla iletişim kurar, hastaları iyileştirir, gelecekten haber verir ve ritüeller gerçekleştirirdi.

Türk toplumları, İslamiyet’in yayılmasıyla birlikte İslam ile temas kurdu. İslam’ın yayılması, Türklerin Orta Asya’da yaşadığı dönemde başlamış olmasına rağmen, Türklerin İslamiyet’i kabulü uzun bir süreçti ve farklı Türk toplulukları arasında zaman içinde farklılıklar ortaya çıktı.

İslamiyet, Türk toplumları arasında farklı hızlarda yayıldı. İslamiyet’e geçiş sürecinde, Türkler arasında İslam’ın yanı sıra eski inançlar da varlığını sürdürdü. Bu dönemde İslam’ın yanı sıra Türk toplumlarının kendi kültürel ve dini öğelerini koruduğu bir sentez oluştu.

Türk toplumları arasında İslam’ın kabulü, siyasi, sosyal ve kültürel etkilerle birlikte gerçekleşti. İslamiyet, Türkler arasında yayıldıkça, İslam kültürü ve değerleri Türk toplumlarının yaşamına girdi. Türk toplumları, İslam’ı kendi kültürel dokularıyla sentezleyerek benimsediler ve İslam öncesi inançlarını da bazen İslam inançlarıyla birleştirdiler.

Bugün, Türkiye’de çoğunlukla İslam dinine mensup olan Müslüman bir nüfus bulunmaktadır. Türkiye’nin yanı sıra Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri (Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan) ve diğer Türk toplulukları da genellikle İslam’ı benimsemiştir, ancak bu topluluklar arasında da farklı mezhep ve inançlar mevcuttur.

Özetlemek gerekirse, Türk toplumları İslamiyet öncesi dönemde Şamanizm, Tengricilik ve Göktanrı gibi inançlara sahipti. İslam’ın yayılmasıyla birlikte Türk toplumları İslam ile temas kurdu ve zaman içinde İslam’ı benimsedi. Ancak Türk toplumları, İslam’ı kendi kültürel ve dini öğeleriyle sentezleyerek benimsemiş ve bazı özgün özelliklerini korumuştur.

Alses Rolen Sorunu

Avrupa’nın iki ayrı sınır bölgesinde yer alan bu zengin belde yıllar boyu hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştu.

Alsas-Loren, Fransa’nın Almanya sınırındaki bölgesidir. Fransızca imlalarıyla Alsace ve Lorraine genellikle birlikte anılsalar da gerek tarihleri gerekse coğrafî özellikleri itibariyle birbirinden farklıdır. Üzüm bağlarıyla meşhur Alsas’ta tarım önemli bir gelir kaynağıdır. Kömür ve demir yataklarının bulunduğu Loren’de ise sanayi gelişmiştir.

Fransa ile Almanya arasında sık sık anlaşmazlık konusu olan Alsas-Loren, Almanların elinde iken 17. yüzyılda Fransız hâkimiyetine geçti. İki devlet arasında devamlı el değiştiren bölge 2. Dünya Savaşı öncesinde yeniden Almanların yönetimine geçse de savaşın sonunda tekrar Fransız himayesine girmiştir. AlsaS’Loren’in başşehri Strazburg’dur. Aynı zamanda Avrupa’nın da başşehri mesabesindeki bu şehir, 1949 yılından bu yana Avrupa Konseyi’ne ev sahipliği yapmaktadır. Bölgede Alman nüfus çoktur ama Fransızca hâkim dildir ve Almanca bilenlerin sayısı yıldan yıla azalmaktadır.

Tarihteki birçok önemli hadiseye de bu şehir merkezlik etmiştir. Gutenberg matbaayı ilk kez burada kurmuştur. Turizm sektöründe lider durumda olan Fransa’nın en çok turist çeken şehri yine Strazburg’dur. Strazburg hem şehir merkezi, hem de çevresindeki Ortaçağ ve Rönesans devri mimarisinin tesiriyle bir açık hava müzesini andırmaktadır. Gurbetçi vatandaşlarımızın da günümüz Fransa’sında en çok yaşadıkları bölge burasıdır.

Dolores O’Riordan’ın dünyayı sallayan şarkısı The Zombie neden yazılmıştı?

Dolores O’Riordan The Zombie şarkısını IRA’nın eyleminde ölen iki çocuk için yazmıştı. O’Riordan şarkı için “grubun en sert parçasıydı” demişti.

dolores

Dolores O’Riordan’ın solistliğini yaptığı Cranberries grubu Dreams ve Linger parçalarıyla zaten adım adım yükseliyordu. Ama grup esas çıkışını 1994 yılında Zombie şarkısıyla yapmıştı. Peki Zombie’nin hikayesi neydi?

20 Mart 1993 gününde IRA örgütünün Warrington şehrinde bir çöp kutusuna koyduğu bomba 12 yaşındaki Tim Parry ve 3 yaşındaki Jonathan Ball’u öldürdü. Çok sayıda kişinin yaralandığı eylem hem İngiltere hem de İrlanda’da büyük infial yaratmıştı. Dolores O’Riordan ise yakın bir zamanda Team Rock’a verdiği röportajda, “Sıkıntılar çok büyüktü. Çocuk öldüğünde İngiltere’de turnedeydim ve olan biten her şeyle ilgili çok üzüldüm. bombalar rastgele yerlerde patlıyor ve orada herhangi biri olabilirdi” demişti.

Dolores O’Riordan grubun en agresif şarkısı olduğunu söylediği The Zombie’yi yazmaya nasıl karar verdiğiyle ilgili ise, “Böyle bir olay hakkında şarkı söylemek çok zordu ama gençken insan olaylar hakkında iki defa düşünmüyorsunuz. O işe asılıyor ve yapıyorsunuz sadece. Yaşlandıkça daha fazla korkuyor, daha vesveseli oluyorsunuz” demişti. Parçanın askerlerin ve Kuzey İrlanda’daki çocukların yer aldığı klibini Nirvana’nın Smell Like Teen Spirit’inin videosunu da çeken Samuel Bayer yönetmişti. Cranberries 1995 yılındaki Avrupa Müzik Ödülleri’nde Michael Jackson gibi ağır topları da alt etmeyi başarmıştı.

Mısır Piramitlerinin Sırrı

Dünyanın yedi harikasından biri olup günümüze kadar zarar görmeden ayakta kalabilmeyi başarabilmiş tek yapı Mısır’daki Gize piramitlerinden Keops piramitidir. Piramit şeklindeki yapılar sadece Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitleri” olarak anılmaktadırlar.

Dünyadaki Önemli Piramitler:

  • Keops Piramidi (145,75 metre)
  • Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
  • Kefren Piramidi (143,56 metre)
  • Sakkara Piramidi (63,17 metre)
  • Maldum Snefru Piramidi (93,26 m)
  • Dahahur Bent Piramidi (104,85 m)
  • Dahahur Snefru P. (103,95 metre)
  • Sakkara Pepi II P. (52,555 metre)
  • Uxmal Tapınağı (Meksika)
  • Teotehuacan (Meksika)
  • Tiahuanaco (Bolivya)
  • Dohan Tapınağı (Çin Halk Cumhuriyeti)

Piramit Nedir?
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.

Piramitlerin Tarihçesi
Bent_piramidiPiramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.

Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir.7

Piramitleri Kimler İnşa Etti?
Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekan, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.

Ölen herkes için bir mezar yapılmakta olduğu anlaşılan bölgedeki kazılarda mezarların girişlerinde işçilerin statülerini gösteren hiyeroglif yazılar bulundu. Bu yazılarda “mezar inşaatı denetçisi”, “mezar inşaatı yöneticisi” gibi ibareler yazmaktaydı. Ayrıca bu mezarlarda işçilerin minyatür heykelleri ve sanat eserleri de yer almaktaydı.

piramitler2Yaklaşık 200.000 işçinin çalıştığı bölgedeki iskeletler incelendiğinde omurganın inanılmaz bir yüke maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Omurgaya binen aşırı yük buradaki taş taşıma işleminin güçlüğüne işaret etmekteydi. Bu kadar özveri ve emekle ortaya çıkan piramitlerin yapımı için binlerce işçi bu bölgedeki şehirlerde yaşamaktaydı. Yapılan kazılarda evler, fırınlar, çömlekler gibi birçok tarihi eser bulunurken duvarlardaki hiyerogliflerde nasıl ekmek yapıldığı ve içecek hazırlandığı gibi detaylar resmedildiğinden dönemin şehir yaşamı hakkında fikir edinmek de mümkün olmuştur.

Gize piramitlerinde 15 milyondan fazla kireç taşı kullanıldı. Bu taşlar piramitlerden 300 metre uzaktaki bir taş ocağından çıkartılmış ve yine burada kesilip işlenerek hazır hale getirilmiştir. Kazılarda bu bölgede taşların kesilmesi için gerekli olan oluklu platformlar bulunarak etrafı kazılmaya devam edilmiş ve dev bir taş ocağının enkazı ortaya çıkartılmıştır. Taş ocağından çıkartılan taş miktarı piramitlerde kullanılan miktarla örtüşmekteydi. Ayrıca piramitlerin yapımında kullanılan taş rampalar kil ve kireç taşı tozunun karışımından oluşan bir çamurla sıvanmıştı. Bu yöntem çok dayanıklı ve sert bir yapı oluştururken, ufak bir keski darbesiyle de kolayca koparak çözülebilmekteydi. Taş ocağı bulunduğunda içi bu rampanın enkazı ile doluydu.

Kaynak: https://www.bilgiustam.com/misir-piramitlerinin-sirri-nedir/